Kara bulutlar

Takım 2 maç kaybedince bu başlık atılır hemen ama bizim başımıza gelenler değil 2 maçlık malübiyet, 20 sezon küme düşmekle eş değer.


2 Şubat 1965 tarihin de Kelle İbrahim' in vefatı bu kulübün tek büyük kaybıdır. O tarihler de idmanlar bile "Kelle" 'nin anısına saygı duruşuyla başlarmış. O tarihler dediğim 1975 yılına ait resimde bu gelenek hala devam ediyordu. Onun üstüne hiç bir acı yaşayamayız. Hala resmini gördüğümüzde ağlamalı oluyoruz. Hiç tanıyamadık, ses tonunu bile bilmiyoruz ama çok seviyoruz. Neyse Kelle İbrahim'in yeri ayrı.
Aklımızın erdiğine gelelim. İlk Tuğrul 'u kaybetmişiz. Beni tribüne alıştıran adamdır Tuğrul. Bedava sokardı beni maçlara o benden eskiydi. Öz abilerin den kalma kendisine özgü bi' forsu bi' kredisi vardı. Deplasmanlara giderdik onların ayrı arkadaş grubu vardı. O zamanlar mahalle mahalle otobüs kaldırırdık, şimdi ki gibi değildi, 3 otobüsle övünülmezdi o zamanlar utanılınırdı. Bizim mahalle otobüs yapamazsa o maça Tuğrul'a giderdim ben. O bana otobüs de bir yer bulurdu. Boğazın Yargıçları da yoktu o zamanlar. "Akrepler" derlerdi kendilerine ama öylesine yani kimse taraftar grubuna isim koymazdı o zamanlar. Pazar meydanını da Tuğrul la tanıdım ben. Hatta Belediye dükkanlarının arkasında şu an Boğazın Yargıçları yazan yerde Akrepler yazardı. (Scorpions mu yoksa?) Sonra lise bitti  okula gittim. Üniversite yani o zamanlar gitmek biraz daha zordu. 18 saat uzakta okuyordum semte. O arada 1-2 deplasman 2-3 iç saha maçına gitmişimdir ama Boğazın Yargıçları kuruldu falan haberdarım onlardan. Basket inceden ilerliyor. Döndüm benim eski arkadaşlarım kalmamış falan yabancılamışım tribüne. Klasik küskün adam köşelerde hakeme küfür etmeler cinsi takılıyorum. Basket antrenmanlarıyla falan bastırıyorum duygularımı derken askere gittim. Basketbol TV 'ye çıkmaya başlamıştı. Askerden kaçıp play off'a gitsek mi acaba derken 3 otobüs adamın "Büyük Beykoz" çekişini dinliyordum asker gazinosunda vaz geçiyordum firardan çünkü bana ihtiyacı yoktu armanın. Gümbür gümbür yapılması gereken yapıldı. Neyse uzatmayayım döndük falan hayatı düzene soktuk. Artık deplasmanlara geri dönme isteği uyandı bende münferite başladım. Boğazın Yargıçlarını uzaktan izliyor gıpta ediyordum ama aralarına girmeye çekiniyordum. 3.Ligde şampiyonluk havasına girmeden önce bi' kaç deplasmana organizasyonla gittim. Derken arkadaşlarım oldu. Reisle tanıştık. Evet biz 15-20 sene önce o kadar kalabalıktık ki birbirimizi tanımazdık. Tribüne girer bi vücut olurduk. Reisle tanışıklığımız ilerlediği dönemde hiç aklıma Tuğrul gelmedi. Evlendi bıraktı tribünü herhalde dedim. Güçlü, kuvvetli, dirayetli, organizasyon kabiliyeti yüksek, analitik zeka ya sahip bir adamdı Tuğrul çünkü... Bi' gün rakı içerken duygulandı Reis. Aklına Tuğrul geldi. "Sen tanımazsın bi can dostum vardı. Tuğrul. Herkes den hepinizden farklıydı." dedi. "Nerelerde ya? O bile bırakırsa vay bizim halimize" dedim. Nereden bileyim trafik terörüne vermişiz dağ gibi Tuğrul'u. O an öğrendim. Tabii ya Tuğrul ölüm olmadan tribünü bırakır mı? Ben de var salaklık. Tuğrul gibi adamları tribünden sadece ölüm ayırır. Yok kavga ettik, yok ceza yattık, yok ailem izin vermiyor, yok evleneceğim bu bahanelerle tribünü bırakmaz.
sonra Tuğrul'u görmeye gittik. Kelle İbrahim'in az altında yatıyordu.Stada tepeden bakan bi yerden. Yeri iyiydi de biz onun yerine hiç alışamadık.


Sonra işte Şampiyonluk 2.Lig derken günlük zevklerle unuttuk tüm acılarımızı. Çorum deplasmanına gittik bide geri geldik. Öğrendik ki Nusret hastane de "Lan hafta sonu Çorumdaydık nasıl yani" dedim ama yok. Gittik Haydarpaşa Numuneye dediler Nusret vefat etti ama organlarını bağışlamış 7 kişiye can verdi. Tek tesellimiz de o oldu. Bu konuyla ilgili dedikodular vs. bi dolu muhabbet var anlatmakla bitmez. Nusret'in vefatı biraz da adli bi vaka yazmak buraya düşmez. 10 Numara bi tribüncüydü. Çok kısa tanıdım. Tuğrul çok büyük adamdı 7 senedir görüşmemiş olmamıza rağmen vefatını duyduğumda kollarımda vefat etmiş gibi üzüldüm. Nusret onun etkisini yapmasa da Hastanede sabahladım, üzüntüden eve gidemedim.
Hep mi bizi bulacak diye isyan ede ede Ayhan'ı verdik toprağa. Oysaki onunla da Buca 'ya gitmiştik. O güzel bi topçuydu, benimde Lise arkadaşımdı. Hatta o iç sahada tayfanın arasına girer bağırır kimse onu tanımazdı. Toptan anlardı. Hocaya da çok bağırırdı. Ama trafik terörü...


Neyse ondan sonra ki acılar ölümden beterdi. Takım 3.Ligden düşüyordu vs. sizin okurken "Nasıl ölümden beterdi lavuk" diyebilirsiniz ama "Ben ölseydim de takım düşmeseydi" diye çok boşaldı bu bardaklar. Hatta deplasman dönüşü "Uçağımız düşse topçularla beraber ölsek belki haklarımızı dondurur federasyon." diye çok konuştuk biz.
Kaç paragraf olmuş daha uzatmayacağım. Bu sene işte takım düşmesin diye son play out maçında Silivriye gittik. Alibeyköyle maç vermişler. Feriköy maçında bizden biraz kan akmıştı. Artık bize bi'şey olmaz sanıyorduk. (Sezon başı kesilmeyen kurbanlardır bu işleri nedeni) Ama kaderin hesapları öyle işlemiyormuş. Biri gol sevincinde sahaya atlar ayağı çatlar, biri meşale den eli yanar, biri tribün basamağından düşer kafa tası kırılır ne oluyor derken kümede kaldığımız maçta "Günay hoca ölmedi kalbimizde yaşıyor" diye bağırmaya başladık. Genel Kaptan pozisyonunda ki eski futbolcu Günay Haznedaroğlu maç sabahı kaybetmişiz. Ona da Allah rahmet eylesin dedik. Namazını kıldık. Semte döndük eksi genel kaptanlardan Kamil abiyi meşhur. Kamil'in yeri 'nin sahibi Meyhaneci Kamil'i kaybetmişiz. Derken Boğazın Yargıçları 'nın kurucusu Vural Abi'nin babasını kaybettik. Mayıs ayını Hastane,Cami,Mezarlık üçgeninde bitirdik. Ben bu son derken Sefa kardeşimizin haberini aldım.


-Sefa vefat etmiş.
+Hangi Sefa?
-Kaç tane Sefa tanıyorsan o Sefa
İnanamadık. Sefa 19 yaşındaydı. Can kurtaranlık yapıyordu. Askere gitmeyi bekliyordu.Kız seviyordu. Para biriktiriyordu. Deplasman kovalıyordu. Okul bitiriyordu. Adam dövüyordu. Kafası yarılıyordu. Abiye saygı biliyordu. Kardeşi sevmeyi biliyordu. 9 gol yiyen takımı için göz yaşı döküyordu. Daha az farklarda gülebiliyordu. Basketbolu çekemiyordu,sırf arma var diye geliyordu. Bagajda yolculuk ediyordu. Korku bilmiyordu. Ulan hepsini geçtim benden büyük Beykozluydu! Yapacak çok işimiz vardı.
Gittim Mezarına o da Tuğrul abisi gibi güzel yer bulmuş kendine Anadolu Kavağı Kale Arkasın da...
"İyi de abi neden öyle diyosun ki şimdi" de hadi bu gece de kulağıma aklımı al gece gece ama meydan da o soğukta oturduğumuz günkü gibi gel yine "Takımına sahip çık" hemde o amına koduğum kırmızı siyah eşofmanınla bu sefer kızarsam ibneyim.
Share on Google Plus

About Semt Aşığı

This is a short description in the author block about the author. You edit it by entering text in the "Biographical Info" field in the user admin panel.
    Blogger Comment
    Facebook Comment

1 yorum: